Çok eski zamanlarda insanlar bütün bir zaman anlayışına sahiptiler. Zamanı yönetmek, yetişmek yetiştirmek gibi bir dertleri yoktu muhtemelen. Zaman ilerledi ve insan sözüm ona modernleştikçe zamanı böldüğünde daha iyi yönetebileceği zehabına kapıldı. O kırılma ne zamana denk gelir bilinmez, tam tarihlenemez elbette fakat hissedilir biçimde insanın zihnini de bölmeye başladığı bir gerçek. Zamanın derin ve karanlık kuyularında da insanların yolunda gitmeyen bir şeylerden şikâyet etmiş olabileceklerini tahmin etmek zor değil. Nedir ruh sağlığı sorusuna cevap ararken aradan geçen binlerce yılda değişenin ne olduğuna göz atmak gerekir. Daha doğrusu insana batan, rahatsız eden, yolundan alıkoyan şeylerin isimlendiriliş biçimindeki değişime bakmak bize psikolojinin gelişim öyküsü ile ilgili bilgi verecektir muhakkak. Ruh sağlığını anlamak için elbette ruh biliminin gelişimi bize pusula olacaktır. Bu arada kanaatim psikolojinin hiç de yeni bir disiplin olmadığı yönünde. Neden? Çünkü en az ruh, insan var oldu olalı vardı… Ve yine ruh, insan var oldu olalı üzerine konuşulan düşünülen ve soru sorulan bir kavram olageldi. Dolayısıyla insanlık var oldu olalı da ruh nedir sorusuna birtakım cevaplar üretmeye hevesli oldu. Herkes her çağda kendine ve anlayışına özgü yaklaşımlarla sorunun üzerine gitti. Dini, toplumsal, bilimsel bir sürü tanım yapıldı ruhla ilgili ve böylece de ruhun ne olduğuna dair yoğun ve yığınla bilgi oluştu. Bize çok yakın zamanlarda da ruh bilimi bu engin bilgelik ve kadim kültürün mirasçısı olarak psikoloji şeklinde adlandırıldı. Bu birikimin tıp bilimleri ile örtüşen noktasında, ilaç ile tedaviyi de devreye sokan disipline ise Psikiyatri denmiştir.
Ruh nedir sorusuna bin bir türlü cevap verilmiştir verilmesine fakat asıl mevzu gelip ruh sağlığının ne olduğu sorununa dayanmıştır. Çünkü insan ruhunun olduğunu, tıpkı bedeninde tecrübe ettiği şekliyle, acı, keder, mutluluk ya da huzur vasıtasıyla fark etmektedir aslında. Peki ruh var, bütün bu hissiyat neticesinde olduğu tespit edildi… Yolunda giden yada gitmeyen durumların anlaşılması için de sağlıklı bir ruhun tanımlanmasına sıra geldi. Elbette bu tanımın yapılabilmesi hiç kolay değil, çünkü hangimizin yaşayış biçimi tecrübeleri ya da dünyayı kavrayış biçimi ortak ki? Ruh biliminin bu soruna teklif ettiği çözüm de farklılıkların ve değişikliklerin farkında olarak ortak bir tanım yapmak olmuştur. Yani sağlıklı bir ruhu tanımlamak için gerçekten asgari müştereklere ihtiyacımız var. Peki nasıl tanımlanmış bu ortak iyilik hali ya da deyim yerindeyse sağlıklı bir ruh haline sahip dediğimiz kişide hangi özellikleri arıyoruz;
Ortak aklın ortaya koyduğu bu kriterlere bakıldığında çok rahat bir şekilde görülebiliyor sağlıklı ruhun profili. Elbette insan günlük yaşam içinde inişler çıkışlar yaşıyor, bundan kaçmak olanaksız. Hatta belirli sınırlar içindeki bu iniş çıkışların yaşanmaması bir anormallik olur. Ruhu tanımanın bizi daha sağlıklı bir halet-i ruhiyeye taşıması ihtimalinden yola çıkıp, Yunus Emre gibi – İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır – ikilemini yaşamamak temennisiyle …
KAYNAKÇA
Kübra Yılmaztürk
Klinik Psikolog